03 Ağustos 2014

TATİL ANILARI 2014 / 4 PAMUKKALE / BULDAN

Merhaba çocuklar;

Kaldığımız yerden çok da ara vermeden devam edelim isterseniz. Tatil anılarıma ait önceki yazıları merak ederseniz buyurun buraya.

Pamukkale travertenlerine yaklaşık 30 metre uzaklıkta bir tesiste konakladık. Tesis çok kapsamlı inşa edilmiş. Türk hamamı, sauna, yüzme havuzu vs mevcut. Ancak bakımsızlıktan çok eskimiş biz de kullanmayı tercih etmedik. Ayrıca hizmet anlayışları da vasat. Zira bu tesis Ege turu yapan tur firmalarının bir gece konakladığı bir otel. Yani akşam üzeri otele belki 100 den fazla turist geliyor, sabah erken saatlerde de otelden ayrılıyorlar. Sanki koskoca tesis bize aitti tatil süresince :) Ziyaretçilerin yüzde doksan yedisi yabancı desem abartmış olmam.

Neyse biz bir koşu bavulları odamıza attık, (Artık bu valiz boşalt, valiz topla konusunda da ultra süper bir usta oldum diyebilirim :)) ) kabaca yerleştik ve elimizi uzatsak tutacakmışız gibi duran travertenlere doğru yürümeye başladık.

Ören yerine giriş 25 TL. Müze Kartınız var ise ücretsiz. Ayrıca İş Bankası Maksimum kartınız varsa onu da senede bir ay müze kart gibi kullanabiliyorsunuz ve müze kartın geçerli olduğu yerleri ücretsiz ziyaret edebiliyorsunuz. Biz tatilimiz süresince maksimum kartı kullandık. Bu hayırsız kredi kartının bir hayrını görmüş olduk sonunda :)

Girişte terliklerinizi çıkarıyorsunuz ve tepeye tırmanana kadar hep çıplak ayaklısınız. Yanınızda bir çanta bulundurursanız iyi olur. Yoksa terlik / ayakkabı elinizde taşımak zorundasınız benim cefakar eşim gibi...






Bembeyaz bir kar yığınını andıran travertenler ilk bakışta insana çok kayganmış hissi veriyor ve her an kayacağınızı düşünerek tedirgin oluyorsunuz yürürken. Ancak kireci yüksek suyun özelliği nedeniyle gayet pütürlü ve düşmüyorsunuz merak etmeyin. 3,5 yaşındaki oğlum bile el tutmadan ceylan gibi sekti tepeye kadar. Hatta o kutuplarda olduğunu ve bir kaç penguen gördüğünü de iddia etti bize :))






Yol epey uzun, yanınızda su olsun. Tepeye varınca yorulduğunuzu hissediyorsunuz biraz.











Akşam saatlerinde orada olduğumuz için muhteşem gün batımı renklerini yakaladık. Tavsiyem bu saatlerde ziyaret etmeniz. Hem öğlen güneşinin kavuruculuğu yok, hem de kalabalık azalmış oluyor. Gece 20.00'a kadar geziye açık nasılsa .




Sürekli akan su kimi yerde sıcak, kimi yerde soğuk. Bu ayaklarınıza harika bir masaj gibi geliyor. Bazı havuzlarda suya girenler de vardı. Biz mayolu olmadığımız için suya girmedik. Tüm havuzlarda su zaten en fazla dizinize geliyor.








Ziyaret edenler yine hep yabancı turist. Rus, Alman, Fransız ve Japon ağırlıklı. Türkler nerede acaba? Güzel yurdumuzda Marmaris, Bodrum, Çeşme dışında da gezilecek çok güzel yerler var. Biri bunu Türklere anlatmalı...





Çocukluğumda Pamukkale ile ilgili bir yazı görmüş ve artık eski güzelliğini çevredeki tesisler ve bakımsızlık yüzünden yitirdiğini  okumuştum. Çok üzülmüş ve gitmediğim bu yer için dua etmiştim :) Eğer güzelliği yitmiş hali böyle ise 30 yıl önceki Pamukkale'nin şahaneliğini varın siz düşünün :))








Tepelerden süzülen, yer yer havuzlar oluşturarak aşağı akan sular deniz seviyesinde bir gölcük oluşturmuş. Yanına da yapay bir göl ve seyir bankları koymuşlar. Gündüz ve gece gayet güzel bir alan olmuş burası.




Tepeye ulaşınca güneşin artık iyice ferini kaybettiğini farkettim. Tepede sürekli akan suyun kaynağı ve Kleopatra havuzu var. Bölgenin antik adı Herakles. Ayrıca bir müze ve açık alanda sergilenen harabeler var. Bizim ayrıntılı geziye vaktimiz kalmadığı için sadece genel bir fotoğrafladım ve bir daha gelip burayı da gezeceğime kendi kendime söz verdim.








Sözün özü Pamukkale gezi rotanızda yer almalı baylar bayanlar.

Gezimizi burada bitirip akşam yemeği ve biraz dinlenmek için otelimize döndük. 

Ertesi sabah kendimi çok hafiflemiş hissettim. Ayaklarımda tatlı bir his vardı. Sanırım suyun dinlendirici bir etkisi var. Güzel bir kahvaltı ardından büyük bir heyecanla görmeyi beklediğim Buldan gezisi için yola çıktık. Buldan yolu üzerinde Karahayıt kasabası var. Termal bir bölge. Eşim bir yaşlı dede gibi tüm yurdun termal bölgelerini, kaplıcalarını bağrına basar. Bir daha gelip Karahayıt'ta konaklamak istediğini söyledi :) Ben de Pamukkale Heraklesi içten içe yeniden gezmek için söz verdiğimden pek ses etmedim. Yoksa fırsatı hiç kaçırmaz dalga geçerdim :P

Allah'a çok şükür ki bir hayalim olan Buldan kasabasına ayak bastım... İstanbul'da park yeri sıkıntısı yaşarken, park yeri bolluğu cennetine düştük resmen burada. Arabamızı oraya mı park etsek, buraya mı park etsek diye eşimle didişirken ben pes ettim ve eşimin dediği yere bıraktık. Bazen koca sözü dinlemekte fayda var ki gelip de tam yerine bırakmışız :) Hemen Hükümet konağı / müze önüne yerleşmişiz :) Gezilecek en şahane yer Buldan'da.

Buldan eski ceza infaz evi restore edilerek müze haline getirilmiş. Eski hükümet konağı da sergi alanı ve belediye binası olarak kullanılıyor. Müze / belediye görevlileri nasıl da hevesliler kültürlerini anlatmaya. Biz de İzmir'liyiz diyince daha da bir coştular :)

Sıra ile resimler üzerinden anlatayım size öğrendiklerimi ...

Eski ceza infaz evi biraz tadilat geçirerek oda oda sergiye açılmış. İlk girişte yanılmıyorsam gerdirme tip bir el kilim dokuma tezgahı var. Epey eski bir tezgah.Önünde de çıkrık tarzı manual bir masur sarma çarkı. 




İpekli Buldan bezi dokumaları ve bir beşik. Eski ev eşyaları pencere önünde.




Bölmelerin girişinde yine çeşitli dokumalar, antika eşyalar ve dokuma aletleri var.




Eski ev tipi bir dikiş makinesi ve belediyenin kullandığı antika daktilolar... 




İpekli dokumaların kaynağı ipek böceği kozaları. Sadece Bursa'da var sanıyordum, yanılmışım. Buldan'da da ipek böcekçiliği yapılıyormuş.Sıcak su ile özel taraklarla çözülen kozalar iplik haline getiriliyor. Bir kozadan 500 m. civarında bir ip çıkıyor. 40 adet ip yan yana gelerek kullanılacak kalınlıktaki ip elde ediliyor. 




Burada da çeşitli enlerde ve modellerde Buldan bezi dokuma tezgahları var. Peştemal, şal ve bez için kullanılıyor. Bu tezgahlar tamamen el ile çalışıyor. Bize bir demo yaptı görevliler. O harika ahenkli sesleri; el ve ayak uyumunu izlerken aklımdan geçen sadece şuydu; Acaba ben de kendime böyle bir dokuma tezgahı yaptırsam mı? Kaça mal olur? Tezgahı yapan marangoz ustasını nereden bulabilirim? Yaptırırsam nereye koyarım? Çatı uygun olur mu? 

"Kafamda deli sorular" böyle bir şey herhalde :)) 

Neyse eşime çaktırmadım, ama gözlerimden okudu niyetimi. Ben sustum gözlerim konuştu sanki :D




 Aşağıda ise 70'li yıllara ait motorlu bir tezgah var. Şimdi tam otomatik, bilgisayarlı sistemler kullanılıyor. Bu sistem yarı otomatik, arada el ile renk mekiğini atmanız gerekiyor. Görevli motoru çalıştırınca gürleyen sesten oğlum ayakları poposuna değerek kaçtı yanımdan :)





Müze gezimiz bitince bizi bilgilendiren görevliye teşekkür edip çıkıyorduk ki bizi bir süpriz bekliyordu avluda. Buldan Belediye Başkanı Sn. Mustafa Gülbay ve meclis üyesi Sn Hikmet Şenözen avluda sohbet ediyorlardı. Kendileriyle tanıştık, sofralarında sıcaktan yanan içimizi serinleten buz gibi karpuz yedik ve Buldan hakkında güzel paylaşımlarda bulunduk.




Hatıra fotoğrafımızı da çektirip, vedalaştık. Daha upuzun bir Buldan çarşısı gezimiz vardı önümüzde. Dükkanının önüne park ettiğimiz için bizi azarlamak üzere çıkan bir esnaf amca ile tesadüf eseri eşim ortak tanıdıkları olduğunu keşfettiler. Azardan kurtulduğumuz gibi  bu amcacağız bizim o dükkandan bu dükkana savrulmamız engelledi ve en güzel yöresel dokumaları, havluları, peştemalleri, kumaşları bulabileceğimiz ; kaliteli ve ekonomik adreslere gitmemizi sağladı. 

Aman efendim bir dünya güzel şey aldım. Kendime, eşime, oğluma, eşe dosta... Dikilecek bir sürü şey oldu anlayacağınız.

Gözüm, gönlüm bayram etti. Zarafet karşısında ruhum okşandı. Türk kültürünün bir parçasına daha şahitlik etmek, belki de zamanla yitip gidecek bu el işlerini bizzat yerinde görmek çok güzeldi. İstanbul'da İzmir'de avuç dolusu para döktüğümüz şeylerin membaı orası. Üstelik çok uygun fiyata ve çok daha kaliteli. Esnafın hoş sohbetini ve yardımseverliğini de eklemeliyim.

Aslında niyetim Denizli Babadağ Hanı gezmekti. Denizli'de yaşayan bir blogger arkadaşım bu hanın bir cennet olduğunu söylemişti. Ancak ben Buldan çarşısında aradığım her şeyi bulunca ve yorgunluk da çökünce gitmekten vazgeçtik. 

Otelimize dönerken yolumuzun üstünde olan bir kaç fabrika satış mağazasına daha uğradım. Hani şu kocaman kocaman markalı olanlara. Alacağım bir şey kalmadığı için sadece göz gezdirdim. İhtiyaç fazlası israftır. İsrafı sevmem. Sadece Taç'ın fabrika satış mağazasından çok uzun zamandır gönlüme göre bulamadığım yazlık yorganı epey uygun fiyata görünce almaya karar verdim. Bir mor tutkunu eşim de mor leylaklı desenine bayıldı :)

Otele döndüğümüzde bu yorgunluğu ancak havuz paklar dedik ve etrafta kimsecikler olmadığı için sanki sadece bizim aile havuzumuz gibi görünen havuzda oğlumuzla oynayarak onun da gönlünü ettik....

Yarın yolculuk nereye mi?

Söylemem sürpriz olsun....

Sağlıcakla kalın...

3 yorum:

  1. Yaklaşık 20 sene önce gitmiştim, bembeyazdı çok güzeldi, inşallah bir gün kısmet olur tekrar gideriz, çok güzel bir tatil geçirmişsiniz, sizin adınıza çok sevindim :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık, harika bir tatil geçirdiğiniz yazılar ve resimlerden anlaşılıyor. Ben yaklaşık 20 sene önce gitmiştim, ben de sizin gibi eski güzelliğinin kalmadığını duymuştum inşallah tekrar gitme ve o güzelliklerle tekrar karşılaşma şansım olur.

    YanıtlaSil
  3. İnşallah Mutlu günlük. Sen de gider ve görürsün yeniden Pamukkale'yi...

    Sevgiler

    YanıtlaSil