Merhaba dostlar;
Bana ne oluyor bilmem ama; cemreler bir bir düşmeye başlar başlamaz; halden hale giriyorum toprak, hava, su misali. Uçsuz bucaksız bir sevinç, pencereden pırr diye uçma isteği, gözümü "İzmir, İzmir" diye açıp, "İzmir,İzmir" diye kapamalar. Evde eskiye ait ne varsa döküp, bakıp bakıp iç geçirmeler. Bir temizlik hastalığı, değişik yemekler yapma hissi.....
Bu seneki maceralarımı gelin bir de benden dinleyin...Güneşin özlenen yüzünü şöyle bir gösterdiği ilk günlerde tutturdum da örgü öreceğim diye. Eşime bir kaşkol örmeyi kafaya koymuştum ciddi ciddi. Önce model beğendim, renk seçtim. Şiş alayım, bir yerlerden yün bulayım derken aklım başıma geldi de içimden -bu güzel havalara rağmen mantığını yitirmemiş, can çekişen -cılız bir ses "ah kızım kendine gel" dedi. "şimdi kaşkola başlasan seneye kışa anca yetişir çoluk çocukla, hem Allah'ın yazında kim örecek örgüyü, haa güzel kızım benim" diye de ekledi...Eh haksız da sayılmazdı iç ses :)) Vazgeçtim, sonbahara erteledim... Ben de oğlumun hamileliğinde hevesle öğrenmeye başladığım, fırsat buldukça bir iki iğne sokuşturduğum "iğne oyası" işlerimi çıkardım ortaya...
Kesti mi beni? Hayır kesmedi....
Geçtiğimiz hafta sonu sağolsun evladım yine 06.00'da büyük bir enerjiyle uyandı her sabah olduğu gibi. Bir gözüm açık, bir gözüm kapalı ben de onunla oyun oynadım, kitap okuduk beraber. Babamıza kıyamadığımız için de kaldırmadık. Sonra ana oğul güzel bir kahvaltı hazırladık. Bu sırada acaba bu hafta sonu ne yapsak diye de içimden düşünüp durdum. Balkonumu bu kış cam pencereler ile kapattırmıştım. Bir iki saksı çiçeğim vardı zaten evvelden de. "Ahhh" dedim madem bağ, bahçe özlemi çekiyorum, İzmir de İzmir sayıklıyorum; ben oralara gidemezsem oraları buraya getireyim bir nebze.... Balkonuma adım adım minik bir bahçe kurmaya karar verdim omletin yumurtalarını çırparken. Epeydir de gitmemiştim zaten, Sirkeciye gidip yeni fideler almalı, biraz da oralarda dolaşmalı bugün diye son kararımı da verdim. Eşimi kaldırdım, kahvaltımızı yapıp üç kişi düştük yollara...
Her şey çok güzel başladı ama o ne trafik öyle ey güzel Allah'ım. Enerjimizin bir kısmı yok olup gitti yollarda. Ardından Eminönü-Sirkeci arasında uygun bir otopark bulma derdi... Park edince de iş bitmedi tabii. Herkes benim gibi dellenip düşmüş yollara anlaşılan ki insanı bezdiren bir kalabalık. Bir de bebek arabası olunca eziyete döndü bizim bahçe düzme işi...
Neyse hevesimi yitirmiş, kırgın bir halde çarçabuk bir iki şey aldım. Oysa aklımda ne fideler, ne tohumlar vardı. Amacım anneannemin, babamın ninesinin İzmir'deki bahçelerinin minyatürünü kurmaktı balkonuma. Mum çiçekleri, küpe çiçekleri, horoz ibikleri, şebboylar, ağlayan gelinler, katlı güller.... O kadar şaşırdım ki fideleri görünce Çin Malları orada da baş köşede. Belediyenin diktiği hiç mi hiç sevemediğim yapmacık laleler, plastik görünümlü menekşeler, yapay çuha çiçekleri.... Sadece bunlar var ortalıkta... Kıyıda köşede kalmış bir dükkanda bulduğum ile yetindim ben de.... Şimdi bulamadığım diğer fideleri İzmir'e gidince konu komşudan isterim artık...
Zorlu yolculuk sona erdi ve geldik evimize....
Bahçem ve çiçeklerimin hikayeleri ise başka bir yazıda... Israrla bekleyiniz :)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder