Selam;
İsmin beş hali gibi benim de birbirinden datlu hallerim vardır vesselam... :P Yazınca göreceksiniz ki hepinize tanıdık, bildik...
Birinci halimde; sabah yataktan kalkıp güne hiç başlamak istemem... Aslında bu halin sinyallerini ben taa geceden, yatmadan hissediyorum. Omuzlarımda bir gerginlik, bir huysuzluk, uykuya dalamama, karanlık buhranlı düşler görme... Uyandığımda da Keloğlan'ın masallarındaki dev anası misali.. Bir dudak yerde, bir dudak gökte.. Gözler şiş... Böyle gecelerin sabahında uyanıp güne başlamayı da canım çekmez, yatıp tekrar uyumayı da... Güneş doğsa ona söverim, yağmur yağsa içim daralır. Böyle çekilmez, böyle lanet, böyle günahkar bir isyan hali...
İkinci halim ise bundan da beter... Yataktan kalkarım kalkmasına ama bir tembellik, bir tembellik sormayın... Kahvaltıyı niyetine, üşenip buzdolabının başında 2 zeytin, bir parça peynir ve süt kutusundan direk içilen süt ile başlarım güne... Böğğ iğrenç miyim ne?
Üçüncü halim ciddi bir filozof edasında... sıkıcı sevilmeyen üniversite hocaları gibi... Her şeye bir yorum, aşırı bir muhalefet, dikte edici sözler ve olana bitene uygun bir atasözü, deyim... Muhakkak böyle günlerde lise yıllarımdan beri numarası sabit, dinlendirici gözlüğümü takarım ve gömleğimi de son düğmesine kadar boğazımda iliklerim...
Dördüncü halim çok komik... Sabah yataktan kalkarken terliğime takılıp sendelerim önce bir. Kahvaltıda çok yer, çok konuşur ve her gördüğüme gece gördüğüm saçma-sapan rüyaları dinlettiririm zorla... Çaya tuz, yemeğe şeker koyarım en az bir öğün... Evdeki tüm kuralları unutur, ışıkları açık bırakır, kapanmaması gereken kapıları çıkarken kapatırım muhakkak. Çamaşır makinesini deterjansız çalıştırır, yıkanmış, temiz bulaşıkları yeniden yıkatırım makineye :) hem de 60 derecede...
Beşinci halim ise bir kelebek kanadında uçar misali... Dilimde bir şarkı ile kalkar, yüzümü bol soğuk suyla yıkar ve koşar annemi öperim... Uçarcasına yürür, şiir okur gibi konuşurum... İçimden o kadar çok işler başarmak gelir ki, şehirler kurasım gelir TOKİ misali :P... Elime bir iş alır ve zevkten yapamayıp hemen başka birine geçerim. Kitap okurken aklıma resim yapmak gelir, fırçayı tam elime almışken "aaa kurabiye yapayım bugün" derim. Dikiş mi diksem, nakış mı işlesem, örgü mü örsem...derken ne yapacağına karar veremeden uçarı bir kelebek misali hiç bir iş yapamadan günü bitiririm...
Aslında tutarlı, mantıklı, ciddi ve ağırbaşlıyımdır; ancak bahsettim halleri hayatımda en az bir günde olsa yaşadım... Biraz karikatürize ederek anlattım :))
Bugünlerde ise kendimde, çevremdeki insanlarda, doğada, havada kuşta böcekte bir cansızlık, mutsuzluk, tatsızlık hissediyorum...
Acep nedendir?
Sanırım bunlar hep kış yaşamadan gelen baharın suçu...
İsmin beş hali gibi benim de birbirinden datlu hallerim vardır vesselam... :P Yazınca göreceksiniz ki hepinize tanıdık, bildik...
Birinci halimde; sabah yataktan kalkıp güne hiç başlamak istemem... Aslında bu halin sinyallerini ben taa geceden, yatmadan hissediyorum. Omuzlarımda bir gerginlik, bir huysuzluk, uykuya dalamama, karanlık buhranlı düşler görme... Uyandığımda da Keloğlan'ın masallarındaki dev anası misali.. Bir dudak yerde, bir dudak gökte.. Gözler şiş... Böyle gecelerin sabahında uyanıp güne başlamayı da canım çekmez, yatıp tekrar uyumayı da... Güneş doğsa ona söverim, yağmur yağsa içim daralır. Böyle çekilmez, böyle lanet, böyle günahkar bir isyan hali...
İkinci halim ise bundan da beter... Yataktan kalkarım kalkmasına ama bir tembellik, bir tembellik sormayın... Kahvaltıyı niyetine, üşenip buzdolabının başında 2 zeytin, bir parça peynir ve süt kutusundan direk içilen süt ile başlarım güne... Böğğ iğrenç miyim ne?
Üçüncü halim ciddi bir filozof edasında... sıkıcı sevilmeyen üniversite hocaları gibi... Her şeye bir yorum, aşırı bir muhalefet, dikte edici sözler ve olana bitene uygun bir atasözü, deyim... Muhakkak böyle günlerde lise yıllarımdan beri numarası sabit, dinlendirici gözlüğümü takarım ve gömleğimi de son düğmesine kadar boğazımda iliklerim...
Dördüncü halim çok komik... Sabah yataktan kalkarken terliğime takılıp sendelerim önce bir. Kahvaltıda çok yer, çok konuşur ve her gördüğüme gece gördüğüm saçma-sapan rüyaları dinlettiririm zorla... Çaya tuz, yemeğe şeker koyarım en az bir öğün... Evdeki tüm kuralları unutur, ışıkları açık bırakır, kapanmaması gereken kapıları çıkarken kapatırım muhakkak. Çamaşır makinesini deterjansız çalıştırır, yıkanmış, temiz bulaşıkları yeniden yıkatırım makineye :) hem de 60 derecede...
Beşinci halim ise bir kelebek kanadında uçar misali... Dilimde bir şarkı ile kalkar, yüzümü bol soğuk suyla yıkar ve koşar annemi öperim... Uçarcasına yürür, şiir okur gibi konuşurum... İçimden o kadar çok işler başarmak gelir ki, şehirler kurasım gelir TOKİ misali :P... Elime bir iş alır ve zevkten yapamayıp hemen başka birine geçerim. Kitap okurken aklıma resim yapmak gelir, fırçayı tam elime almışken "aaa kurabiye yapayım bugün" derim. Dikiş mi diksem, nakış mı işlesem, örgü mü örsem...derken ne yapacağına karar veremeden uçarı bir kelebek misali hiç bir iş yapamadan günü bitiririm...
Aslında tutarlı, mantıklı, ciddi ve ağırbaşlıyımdır; ancak bahsettim halleri hayatımda en az bir günde olsa yaşadım... Biraz karikatürize ederek anlattım :))
Bugünlerde ise kendimde, çevremdeki insanlarda, doğada, havada kuşta böcekte bir cansızlık, mutsuzluk, tatsızlık hissediyorum...
Acep nedendir?
Sanırım bunlar hep kış yaşamadan gelen baharın suçu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder