Ege etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ege etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

05 Eylül 2015

MİDYE DOLMA NEDİR, NASIL YAPILIR ?



Merhabalar sevgili dostlar; 

Yaz tatili anılarımı sizlere yazmadan evvel bir deniz kokan tarifle "merhaba" diyeyim dedim...

Yemeyi çok sevdiğim ancak daha önce hiç denemediğim bir tarif "Midye dolma"...

Her reçetesinden çok memnun kaldığım rahmetli Erkan Acurol'un tarifini uyguladım.



Ben midyeleri taze olarak Metro Gross marketten aldım. Ege bölgesinden toplanan midyeleri satıyorlar.

Şimdi size aşağıda midye konusunda önemli hususları aktarmak isterim:

1 - Öncelikle midye konusunda fizyolojik bir bilgi aktarmalıyım. Bu deniz canlıları su içinde kayalık, iskele vs gibi deniz içinde yer alan beton kısımlar gibi yüzeylere tutunarak yaşarlar. Yaşamları boyunca yer değiştirmezler. Suyu kabuklarını açarak içlerine alırlar ve içindeki mineral vs yi süzerler. Yer değiştirmedikleri ve suyun içeriğini tamamen süzdüklerini düşünerek; temiz, kanalizasyon akıntısı olmayan, şehirleşmeden uzak, hastane, fabrika vs akıntılarının olmadığı bölgelerden toplanmış olmalıdır. Yoksa deniz suyunda yer alan ağır metal, çeşitli kimyasalları hapsederler.

2 - Taze, canlı ve güvenilir midyelerin kabuklarındaki kir ve diğer canlılara ait kalıntıları akan soğuk suyun altında bir bulaşık teli ile ovarak temizleyin.

3 -2 litre suya 1 çay kaşığı tuz olacak şekilde tuzlu su hazırlayın. Midyeleri bu su içine alın. Midyeler bir süre sonra kabuklarını açıp kapamaya ve hava kabarcıkları çıkarmaya başlayacaktır. Bu sayede temiz tuzlu su solungaçlarından içeri geçerek midyenin içini de temizler. Yaklaşık 2 saat beklesin.

4 - Midyelerin kaynar su içine alın ve kabuklarını açanları dışarı çıkarın. Kenarlarındaki bıyıkları temizleyerek bir süzgeçte bekletin.

Malzemeler:

30 adet ayıklanmış midye
1 su bardağı pirinç
1 adet kuru soğan
1 yemek kaşığı dolmalık fıstık
1 yemek kaşığı kuş üzümü
1 er çay kaşığı baharatlar (tuz, karabiber, tarçın, şeker, dolma baharı,)
1 çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:

İnce kıyılmış soğanlar ve dolmalık fıstık zeytinyağında pembeleşene kadar kavrulur. Üzerine yıkanan pirinçler ve kuş üzümleri ilave edilir. Kavrulmaya devam edilir. 1 çay bardağı sıcak su ve baharatlar eklenerek ağzı kapalı olarak suyunu çekene kadar demlendirilir. Ocaktan alınarak bir kenarda soğumaya bırakılır.

Pilav soğuyunca kabukları açılmış temizlenmiş, ayıklanmış midyelerin içine doldurulur. Genişçe bir tencereye sıralanır. Üzerine 1 çay bardağı sıcak su biraz zeytinyağı ve yarım limon sıkılır. Suyunu çekene kadar ağzı kapalı olarak pişirilir. Soğuyunca limon ile servis edilir.


Afiyet olsun.




18 Kasım 2014

DENİZ ESİNTİLERİ...TARATOR SOS, KALAMAR TAVA ve SOSLU SARIKANAT



Selamlar sevgili seyirciler :)

Büyük şehirde yaşayıp da doğal, sağlıklı ve katkısız ve ekonomik beslenmek neredeyse Mandrake sihirleri sırrını öğrenmek kadar imkansız... 

GDO, katkı maddeleri, boyalar, sentetikler, kimyasallar, kanserojenler, çevreye ve bize toksik maddeler... 

Hepsi bir kaşığın içinde. 

Doğal hayatı desteklemek, tarıma yönelmek, hayvancılığı arttırmak yerine daha çok harap edip, kesip biçip, kılıfına uyduruyoruz pek güzel. 

Verilen zarar ziyan malesef nesiller, nesiller sonrasını bile etkileyecek. İnsan, hayvan, bitki tüm beşeri kapsayacak şekilde...

Gücümüz yettiğince, biz doğru olanı yapalım, söyleyelim, yazalım... Yanlışı yapanlar, destekleyenler ve kötülerin de cezasız kalmayacağını; Allah'ın, sistemin, doğanın (artık her kim neye inanıyorsa) adil ve iyi bir intikam alıcı olduğunu unutmayalım. 

Ben her gün asıl sahibi yaradan olan ama bizim korumamıza, himayemize, kullanımımıza sunulmuş; su, hava, toprak, börtü, böcek, ağaç, ot için dua ediyorum, şükrediyorum ve onları kendi elim kolum, gözümmüşçesine çok seviyorum. Kıymetini bilip evlatlarıma da öyle öğütlüyorum...


Şimdi gelelim sevindirici bir habere...

Bu sene balık bol vesselam...

Ben de çeşit çeşit tazecik ve ekonomik alıp pişiriyorum sık sık. Severek de yeniyor evimizde. Şimdi size eşimin deniz ürünleri spesyallerinin tariflerini yazayım sırasıyla...

Eşim iyi bir balıkçıdır da bu arada. Geçen hafta elimiz boş döndük ama ziyanı yok :))



İlk tarif balık ve diğer deniz ürünlerine en çok yakışan TARATOR SOS





Malzemeler:

5 yemek kaşığı galeta unu
4-5 diş sarımsak
3-4 adet ceviz
1 su bardağı yoğurt
1 çay kaşığı limon suyu
1 yemek kaşığı zeytinyağı
1 tatlı kaşığı sirke


Yapılışı:

Tüm malzemeleri rondodan geçirin, kıvamı için galeta unu  ya da yoğurt suyu kullanın. İsteğe göre pul biber de ekleyebilirsiniz.

İkinci tarif ise KALAMAR TAVA




Malzemeler:

250 gram taze ya da donuk kalamar. (Donuk ise çözünmesini bekleyin.)
1 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı karbonat
1 limon suyu

zeytinyağı, un, tuz

Yapılışı:

Şeker, karbonat ve limon suyunu çukur bir ksede karıştırın. Kalamarları bu karışıma iyice bulayarak 4-5 saat buzdolabında dinlendirin. Suyunu iyice süzgeçten süzdürerek kızdırılmış yağda un-tuz karışımına bulayarak kızartın. Tarator sos ile servis edebilirsiniz.

Son tarif ise son günlerde eşimin özel tarifi ve bizim mutfağın da gözdesi. SOSLU (AJVAR) SARIKANAT 





Malzemeler:

1 kg temizlenmiş sarıkanat ( çinekopun ağabeyi )(isterseniz başka balık da olabilir)
1 su bardağı mısır unu
zeytinyağı

5-6 diş sarımsak
1 su bardağı ajvar sos (közlenmiş patlıcan, kırmızı biber, domates içeriyor)
1 çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:

Temizlenip yıkanmış balıkların suyunu iyice süzdürün. Yğğ kızarken balıkları teker teker mısır ununa bulayın. Bir yandan da iri doğranmış sarımsakları zeytinyağında kokusu çıkana kadar kavurun sonra ajvar sosu ekleyerek pişirin.

Balıklar kızarınca tavadaki yağı azaltın, pişen ajvar sosu kızartma tavasına alın, balıkları da ekleyerek birbirine tadının geçmesini bekleyin... Servis tabağına alın...

Afiyet olsun....

09 Mayıs 2014

KOCAKARI İLACI, EBEGÜMECİ...


Merhaba sevgili dostlar;

Ot sefamız devam ediyor...

Aslında ebegümecini kazayağı ile aynı hafta almıştım pazardan; ancak tarifi yeni yazabiliyorum :) Malum bu ara dikiş-nakış işlerine epeyce sardım... Diğer blogumdan takip ediyorsunuzdur belki...

Ebegümeci şifası bol, arsız (ki bu tabiri pek sevmem), her yerde neredeyse kış hariç her mevsim kolayca yetişen bir bitkidir. Öksürükten, tıksırığa; bel ağrısından, hazımsızlığa her derde iyi gelir. Benim güzel yurdum insanı da "aş" etmiştir bu otu "em" olmanın yanında. Hatta Ege'de bir deyim vardır. "Kocakarı ilacı ebegümeci" diye :))

Ebegümecinin çok çeşitli şekillerde yemeği yapılır. Pirinçlisi, salatası, kavurması, sarması, böreği, çöreği...

Ben size en basit ama bence en lezzetli halini sunuyorum.

Ebegümeci Kavurması

Malzemeler:

500 gr taze ebegümeci otu
1 adet kuru soğan
5-6 dal taze soğan
1 yemek kaşığı ev domates salçası
1 kahve fincanı zeytinyağı.
tuz

Yapılışı:

Yayvan bir tencereye zeytinyağı ve ince kıyılmış kuru ve taze soğanı hafif kavurun. 1 yemek kaşığı salçayı ilave edin.Üzerine yıkayıp kabaca doğradığınız ebegümeçlerini koyun. Otlar suyunu salıp çekene kadar ara ara karıştırarak kavurun. Tuzunu ayarlayıp ocaktan alın. Ben bol yoğurtla servis ediyorum

Afiyet, şifa olsun. Dertlerinize em olsun :))






28 Nisan 2014

KAZ AYAĞI SİRKELİSİ



Selamlar, iyi haftalar sevgili dostlar;

Bahar gelince Ege özlemi pek bir depreşiyor bende. Yaşadığım semtteki pazardan satın aldığım kısıtlı otlarla bu özlemi bir nebze olsun bastırmaya çalışıyorum.

Geçtiğimiz haftalarda "kazayağı" bulunca aldım. Kazayağı aslında sadece Ege'ye değil tüm yurdumuzda bilinen ve sevilen bir ot. Maydonoza benzeyen ve baharlı bir lezzeti var. Genelde daha önce size tarifini verdiğim, kavurup üzerine yumurta kırarak pişirmeyi tercih ederdim. Bu sefer tam İzmir usulü yaptım...


Malzemeler:

500 gr kazayağı
1/2 su bardağı zeytinyağı
5-6 dal taze soğan
5 diş sarımsak
1 çay bardağı sirke
tuz

Yapılışı:

Kazayaklarını yıkayıp doğrayın ve irice kıyın. Önceden kaynar hale gelmiş bol tuzlu suda parça parça haşlayın. Haşlanan otları bir kaba alın. Üzerine biraz haşlama suyundan gezdirip bekletin. Bir yandan da bir tavada zeytinyağında taze soğan ve sarımsakları kavurun. Haşlanmış otları da ilave ederek bir iki kere çevirin. Tuzunu, sirkesini tercihe göre acı pul biberi de bu esnada ilave edin. Sıcak ya da sıcağa yakın ılık tüketin.


Afiyet olsun

14 Şubat 2014

SEVGİLİ OTLARIM SİZE MERHABA DİYOR...

Ege Pazarından aldım... Tazecik karışık ot... Şevket-i bostan, arapsaçı, ebegümeci, turp otu, gelincik....


05 Aralık 2013

TAVUKLU KEŞKEK...


Merhaba dostlar;

Ege düğünlerinin vazgeçilmezi sağlıklı ve lezzetli bir yemek Keşkek... Aslında orjinal tarif kuzu gerdan etli ancak ben evde tavuk bulunduğu için bu tarifi denedim. Tarif Mutfak Sırlarına ait..

Malzemeler:

500 gr aşurelik buğday
2 adet kalçalı tavuk butu
tuz, karabiber, pul kırmızı biber
tereyağı

Yapılışı:

Buğdayları 3-4 saat kadar sıcak suda bekletin. Bu arada tavuk butlarını bol su dolu bir tencerede haşlamaya alın. Haşlama suyunu ileride kullanacağız. Buğdayları yıkayıp süzün ve genişçe bir tencerede üzerini yaklaşık 3-4 parmak geçecek kadar su ile doldurup orta dereceli ocakta kaynamaya bırakın. Su kaynayınca altını kısın. Suyu bittikçe tavukların haşlama suyundan ilave edin. Haşlanan tavukların deri ve kemiklerini atın. Etleri lif lif ayırın ve bir kenarda bekletin. Buğdaylar iyice yumuşayıp patlayana kadar haşlamaya devam edin. Arada su ekleyin yine. Sonra bir tahta kaşık yardımıyla ya da benim gibi el blendırı ile buğday tanelerini iyice ezin. Macunlaşmaya başlayınca tuz ve karabiberi ekleyin. İçine tavuk etlerini de atarak yarım ssat daha karıştırarak pişirin.

Tereyağında tatlı ya da acı pul biberi kızdırın ve servis tabağına aldığınız keşkeğin üzerine gezdirin.

Ben tarif dışında ocaktan almaya yakın keşkeğin içine 3/4 su bardağı haşlanmış nohut ekledim...

Afiyet olsun....

Tarife ait hikayeyi okumak isterseniz buraya lütfen :))

01 Nisan 2013

KAZ AYAĞI



Merhabalar, selamlar...

Bahar gelince semt pazarları da bir şenleniyor sormayın... Şimdi kim bilir Ege'de İzmir'de pazarlar nasıldır. Tazecik otlar, minik çilekler, körpecik enginarlar taşıyordur tezgahlardan. almadan geçeni dövüyorlardır belki de :))

Ben de gittim bu gün kaz ayağı aldım. Önce ayıkladım, yıkadım. Bol kuru soğanla kavurup, üzerine yumurta kırdım :))

Afiyet olsun

Sevgiler...





05 Mart 2013

KUŞKONMAZ

Merhabalar, Selamlar....

Kuşkonmazı bilir misiniz?

Bilirseniz nasıl bilirsiniz?

Ben bilirim, hem de iyi...

Henüz mevsimi gelmedi; ancak yine de geçen sene hazırladığım şeklini sizinle paylaşmak istedim. Nisan sonu, Mayıs başı gibi mevsimi. İzmir'de çok yaygın. Çorbasından, salatasına, kavurmasından haşlamasına... Diğer otlara nazaran biraz fiyatlıca Ege pazarlarında. İstanbul'da ise küçücük bir demeti bir sürü para :)... Öyle bulması da kolay değil zaten her yerde...

Bir kere de olsa tadınız ama benden demesi...




Önce saplarının ucundaki kalın yeri kesin. Sonra bir sebze soyucu ile cırt cırt salatalık kabuğu soyar gibi boyuna dış kabuğunu alın.


Kaynar suya sokun ve 15 dk kadar haşlayarak buzlu su içinde dinlendirin. Üzerine bol zeytinyağı ve limon sıkarak servis yapın..


Afiyet olsun...

14 Aralık 2012

KÖZ PATLICAN YEMEĞİ



Selam canlarım;

Benim için kokular çok önemlidir. Hafızamda bazı anıları hep kokularla kodlamışımdır. Kurutulmuş nane kokusu anneannemin Menemen'deki evini ve orada geçirdiğim keyif dolu yaz tatillerini anımsatır bana hep. Öğlen uykuları, hiç bıkmadan kurcaladığım sandık sepet ve anneannem ile yaptığımız yemekler...

Enginar ve taze bakla kokusu da annemin emekli olduktan sonraki dönemlerini, benim üniversite yıllarımı getirir aklıma. Halbuki neler neler pişirir annem... İllaki de onların kokusu...

Ne zaman mercimek çorbası pişirsem, ya da herhangi bir yerde içsem, kokusunu duysam üç kardeş geçirdiğimiz günler gelir aklıma. Okuldan sonra kıkırdaşarak bazen de didişerek geçen saatler :)

Bir sürü var sahi. Bazen farklı farklı kokular aynı şeyleri, ya da aynı koku bazen farklı şeyleri yaşatır bana yeniden... 

İşte bana bambaşka şeyler hissettiren, tadından ziyade sırf kokusu için pişirdiğim yemek... İzmir'de sık pişirilen bir yemektir. Ya da ben öyle sanıyorum, benim çevremde herkes yazın bilhassa sık pişirir bu yemeği. Hem kolay hem de lezizdir çünkü...İster mis gibi hakiki zeytinyağıyla, isterseniz de etli pişirebilirsiniz... Gelelim yapılışına....

Malzemeler:

1 kg patlıcan
5-6 adet kırmızı biber
5-6 adet sivri yeşil biber
1 adet kuru soğan
5-6 diş sarımsak
1 fincan zeytinyağı
maydanoz
tuz, karabiber

Yapılışı:

Yıkadığınız kırmızı ve yeşil biberleri fırının ızgarasına hafif nemli olarak dizin. (Közleme tavasında veya imkanınız varsa ateşte de közleme yapabilirsiniz. Tabii ki çalı-çırpı ateşinde közlenmiş sebzenin tadı hiç birinde yok.)

Patlıcanlar fırında közlenince bence hiç lezzetli olmuyor, onları aynı şekilde közleme tenceresine koydum.




Közlenen sebzeleri biraz soğumaya bırakın ve kabuklarını soyup, biberlerin çekirdeklerini ayıklayın.


Közlenen sebzeleri çok ince değil de kalın dilimler halinde doğrayın.


Bir tencereye zeytinyağı ve soğanları alın. Soğanlar hafif pişerken sarımsakları iri dilimler halinde tencereye ilave edin. Bir iki karıştırdıktan sonra közlenip dilimlenmiş sebzeleri tencereye ilave edin. Yarım çay bardağı ılık suyu da katarak tuz ve karabiberini ayarlayın. İstediğiniz kadar maydanozu da koyarak ağzı kapalı bir şekilde kısık ateşte çıkan kokuyu içinize çeke çeke pişirin.

Vallahi lezzetine doyum olmuyor...

Afiyet olsun...

12 Kasım 2012

HAYAT BİLGİSİ AİLESİ.... YEŞİL ZEYTİN ve SİYAH ZEYTİN YAPIMI...


Selamlar sevgili dostlar;

Epeydir hikaye yazmıyorum...

Bugün yazasım var. Hem hikaye yazasım hem de bir kaç tüyo veresim...

Daha önce size anlattığım üezre küçük ve hayalci bir kızken en sevdiğim ders Hayat Bilgisi dersiydi. Özellikle kış hazırlıklarını anlatan bölüm dün gibi aklımda :) 

Şehirde büyüyen bir çocuk olduğumdan, annem de çalışan bir bayan olduğu için bana masal gibi gelirdi, bu kışa girerken yapılan mutfak hazırlıkları. Bizde salçalar marketten alınır, tarhana, reçel İzmir'den anneanneden, babaanneden gelirdi. Erişteyi de hiç tatmamıştım o yaşlarda... Kitap öyle ballandıra ballandıra anlatırdı ki... "Annemiz turşu kurar, tarhana, salça yapar..." diye. Turşu deyince ağzım sulanır ve gözümün önünde kol kola girmiş kornişonlar dans ederdi...
Anneannem İzmir'de yapıp gönderirdi bize; ama ben hiç bilmezdim o zamanlar erişte nasıl yapılır, reçeller güneşte nasıl olur diye... Sadece bir kere ipe dizilip güneşe bırakılan bamyaları görmüştüm aynı boncuk kolyeler gibi...

İşte bunlar benim tatlı anılarım... Şimdi bile kitabın sayfası, resimler, bu hazırlıklar için koşuşan Hayat Bilgisi Ailesi gözümün önündedir....

Sahi şimdi bu ders var mıdır, var ise de kış hazırlıkları için neler yazıyor merak ettim şimdi. Bileniniz varsa yazsın n'olur. 

Oğluma hamile olduğumu öğrenir öğrenmez çalışma hayatıma son verdim. Çok da iyi yapmışım ki huzurlu, sakin bir hamilelik geçirdim. İlk yıl acemi annelik, koşturmaca derken ancak günlük, karın doyuracak yemekleri yapardım. Geçen yıl oğlum biraz daha büyüyüp serpilince yıllardır annemden, anneannemden, babannemden biriktirdiğim, okuduğum, öğrendiğim "geleneksel mutfak işlerine" ufak ufak başladım. Evden çalışıyor olmanın verdiği yük de tabii ki o konuya tamamen odaklanmamı engelliyor; ancak bulduğum her fırsatta şehirde yaşayan çoğu genç bayanın bilmediği, unuttuğu belki de varlığından bi-haber olduğu  geleneksel tatları hayata geçirdim. Önce yoğurt mayalamayı öğrendim, sonra peynir yaptım. Reçeldi, turşuydu, şerbetti becerdim. Tereyağı yapabilir miyim derken buldum kendimi sonra... Eh mis gibi tereyağına ev yapımı ekmek de gerek... Hem elde hem de makine de çeşit çeşit ekmekler denedim... Hatta oğluma erişte bile yaptım...

Bu sene sonbaharda İzmir'e gidince ellerimle tek tek ağacımızdan hem yeşil hem de siyah zeytinleri topladım. Her sene zeytinimizi annem yapar bize hazır getirirdi. Bu sene gözümü kararttım ve kendi zeytinimizi yaptım...

Taa anneannemin babaannemin büyüklerinden miras gelen geleneksel tarif aşağıda. Gerçi tüm Ege'de üç aşağı beş yukarı aynıdır tarif. Ben aşama aşama yazdım.

Henüz olmadı zeytinler bir kaç haftaya olacaklar. O zaman da size fotoğraflarım son hallerini...




...Güzelim zeytinler...

Zeytin deyip geçmemeli, zeytin tüm diğer yaratılan nimetler gibi bir mucizedir. Ben zeytini çok sever çok da yerim...

Bilmeyenlerimiz var ise yazayım ki zeytinler kabaca "yağlık" ve "sofralık" diye iki cinse ayrılır. Tabii kendi aralarında da kalitesine göre çok çeşitli adlarla anılır. Trilye, domat, memecik, uslu, çelebi, erkence.... Böyle uzaar gider. 

Yeşil ve siyah zeytinler olgunlaşma dönemlerinin uzunluğuyla orantılı olarak bu isimleri almışlardır. Yeşil zeytinler geç kararır ve kararınca pek de lezzet vermez. Siyah olarak tüketilen zeytin daha erken kararır ve siyah zeytin olarak işlenerek tüketilir.

Aslında hem yeşil, hem de siyah zeytin farklı şekillerde yenecek hale getirilir. Kırma, çekişte, çizik, salamura, sele vs...

Ben yeşil zeytin için çizik ve siyah için de salamura yöntemlerini anlatacağım size...

Bu arada unutmadan dalından toplanan yeşil zeytin de siyah zeytin de oldukça acıdır.

ÇİZİK YEŞİL ZEYTİN YAPIMI

Yeşil zeytinler toplanır veya toplanmış olarak satın alındıktan sonra keskin bir bıçakla boylamasına üç yanından çizilir. Sade suyun içine konularak ağzı kapalı olarak bekletilir. Böylece zeytinlerin acısı biraz çıkar. 10 gün kadar ağzı hiç açılmaz. Zeytinler 10 günün sonunda sararmaya suyun rengi de bulanmaya başlar. Zeytinin suyu dökülür ve tekrar sade suya konur. Günde iki kere olmak kaydıyla (sabah-akşam) suyu değiştirilir. 1 hafta ila 10 gün içinde zeytinler o acımsı tadını kaybetmeye, tatlanmaya; doldurulan su da günden güne daha berrak olmaya başlar. 

Zeytinlerin iyice tatlandığına kanaat getirilince (hem de zeytinler yumuşar) Kaynamış soğumuş su, iri tuz ve limon tuzundan ibaret salamurası hazırlanır. (1 litre suya 3 yemek kaşığı iri tuz ve dövülmüş 1 /2 çay kaşığı limon tuzu eklenerek hazırlanır.)  Zeytinler sudan çıkarılır iyice yıkanır ve bir örtünün üzerinde biraz kurumaya bırakılır. Zeytinin yapılacağı bidon / kavanoza zeytinler alınır, üzerine salamura suyu eklenir. Aralara dilimlenmiş limon dizilir. ( 5 kg zeytin için 1/2 kg limon) Ağzı kapalı olarak bekletilir. Arada kontrol edilir, yenecek lezzete ulaşınca bidonun / kavanozun ağzı açılır. Açıldıktan sonra serin bir yerde saklanır...




SALAMURA SİYAH ZEYTİN YAPIMI

Zeytinler bir bidona alınır. 1 kg zeytine 70 gr iri tuz olacak şekilde tuz miktarı ayarlanır. Her gün, gün içinde bir kaç kere bidondaki zeytinler alt üst olacak şekilde bidon dairesel sallanır.Zamanla zeytinler kara suyunu salmaya başlar. Bu su dökülür. 4-5hafta içinde zeytinler tatlanmaya başlar. Bu süre ortam ısısı, zeytinin cinsine göre uzayıp kısala da bilir. Arada kontrol edip, tatmakta fayda var. 


Kolay gelsin...

13 Ekim 2012

OLDUKÇA DETAYLI ZEYTİNYAĞLI İÇ BAKLALI ENGİNAR TARİFİM...



Merhaba canım dostlar; 

Epeydir bloglar arası yemek etkinliğine katılmıyordum. 

Kafamda katılmayı planladığım bir kaç farklı tarif var. Yöresel Lezzetler olunca konu, az çok tahmin edersiniz neler yapacağımı :)) İzmir ve Ege mutfağından tabii :)) 

Aslında niyetim; yapabilirsem, fırsat bulabilirsem kayınvalidemden gördüğüm Yozgat ve İç Anadolu'ya ait bir şeyler de hazırlamak. Sahi size anlatmıştım  daha evvel, İç Anadolu'nun yeme içme kültürü benim alışkın olageldiğim İzmir ve Ege mutfağından epey farklı. Hamur işleri, bakliyat ağırlıklı. Yemekler kavrularak, salçalı ve alabildiğine ağdalı. Acılı, sarımsaklı. Hele turşu olmazsa olmazları. Eşim çocukluğundan beri pek alışamamış bu yemek kültürüne. Ona hep daha farklı şeyler yapmışlar. Daha hafif, sebze ve et ağırlıklı. Bir İzmir'li eşi olacağı içine doğuyordu ellaham :)) ( Ellaham kelimesini çok sık kullanıyorlar, anlamı "zannedersem" demek ellaham :)) 

40 yıldır İstanbul'da yaşayınca onlar da buradaki mevcut sebze, meyve, et vs ile ağırlıklı olarak hiç bir yöreye ait olmayan, hepimizin evinde kabaca aynı yöntemle pişen "yöresiz" yemeklerden yapıyorlar; ancak yöresel yemeklere sofralarında her zaman yer var. Ne de olsa kayınvalidem geleneklerine bağlı tam bir Anadolu kadını. Muhakkak bana da tattırıyor yaptığı zaman. Pek de güzel yapıyor. 

Bu güne kadar yediklerim içinde bir daha asla yemem dediklerim, çok beğendiklerim, hatta kendi mutfağıma da taşıdığım, tarifini öğrendiğim yemekler oldu. Arada sizlerle paylaşmak isterim. Dediğim gibi belki bir de İç Anadolu Mutfağından bir tarifle katılırım etkinliğe.

Lafı sözü uzatmadan gelelim tarife....

Size Zeytinyağlı, İç Baklalı Enginar tarif edeceğim. Malzemesi az, hafif, lezzetli bir o kadar da besleyici. Eğer Ege'de yaşıyorsanız oldukça ekonomik, diğer şehir ve bölgeler için belki biraz daha maliyetli.... İzmir dışındaki yerlerde bu yemeği daha farklı yapıyorlar, enginarın sadece çanağını kullanıyorlar hep. Oysa enginarı enginar yapan o yeşil yapraklarıdır. Lütfen siz de enginarı yeşil yapraklarıyla bir tüketin. 





Annem geçtiğimiz ilkbaharda İzmir'den gelirken bu tazecik, körpe enginarlarla, iç baklayı getirmişti. Zeytinyağı komşumuzun zeytinlerinden sıkma...O zaman çekmiştim bu fotoğrafı, renkler, sebzeler o kadar hoşuma gitti ki blog sayfamın fotoğrafı olarak seçtim. 


Şimdi malzemeleri sıralayalım.

Malzemeler:

* 1 çay fincanı zeytinyağı . 
* 6-7 dal ince taze soğan.
* 1 adet orta boy kuru soğan.
* 1 su bardağı ayıklanmış iç bakla.
* 3 adet enginar. (içleri ve en dışındaki sert yaprakları, dikenleri temizlenmiş, dörde bölünmüş) (Körpe olanları bu yemek için daha makbuldür. )
* 1/2 demet dereotu
* 3/4 su bardağı ılık su
* 4-5 diş sarımsak
* Tuz
* Enginarların kararmaması için limonlu, unlu su.
* Ayıklanmış enginar sapı.
* 2 yemek kaşığı limon suyu


Yapılışı:

Size işi taa başından anlatayım ben en iyisi. Öncelikle güzel enginar seçmeyi bilmek gerek. İzmir ve Ege'de yetişen enginarlar kapalı ağızlı, diğer tip enginarlar ise (Bursa, Kıbrıs) açık ağızlıdır ve daha iri yapılıdır. Ben genelde İzmir tipi enginarları tercih ediyorum, daha az dikenli ve körpe oluyorlar.


Asla "tabak" diye tabir edilen enginarı satın almam. Muhakkak bütün alır kendim temizlerim. İçinden çıkan püsküllü kısmı hariç diğer tüm artıklarını değerlendiririm. (Sonra yeri geldikçe yazarım size de bu yöntemleri, konu uzamasın) Neyse biz enginar seçme işine geri dönelim....Enginarlar sapından tutularak ileri geri sallanır. Kafası sağa sola eğilerek sallanan enginarlar körpe ve makbuldür. Sallanmadan ok gibi duranlar kartlaşmıştır.

Gelelim enginarı ayıklama işine. İşte bu alışkın olmayanlar için epey meşakkatli bir adım. Ben de annemi izleye izleye, yapa yapa öğrendim. Hatta bir keresinde annemden rica ettim, babam videosunu çekti annem ayıklarken, bir yandan da tarif etti.Bize de mail attılar. Önceleri annemden uzaktayken onu sık sık izliyordum:)

Önce dıştaki kaba yaprakları kesin ve bir yere ayırın. Sapını kesin ve başka bir yere ayırın. Dikkatli inceleyecek olursanız enginarın yapraklarının uç kısımlarında dikenimsi yapılar vardır. Bu kısımları da bıçakla aldırın. Körpe ve dikensiz yapraklar kalmalı. Daha sonra enginarı tezgahın üzerine yatırın ve en uca toplanmış yaprakları topluca kesin. Böylece enginarın orta kısmı meydana çıkacaktır. Dolma yapmak için daha farklı bir yöntem izleniyor, onu artık başka bir bahara anlatırım.. :)) Enginarı boyuna olacak şekilde dört parçaya bölün. Bir tatlı kaşığı yardımıyla orta göbekteki püsküllü kısmı, çiçeğini aldırın. Bembeyaz tabak kısmına ulaşana kadar temizleyin. Bu göbekten çıkan tüm içi atabilirsiniz. Sonra temizlediğiniz ve yukarıdaki fotoğraftaki enginara benzer hale gelen parçaları limonlu, unlu suda biraz bekletin.

Ayırdığınız yeşil yaprakların tümünü yıkayın ve suyunu süzdürün. Bu yaprakları su ile kaynatıp çay gibi içebilirsiniz. Karaciğer enzimlerinin fonksiyonlarını düzenlemeye, karaciğer yağlanmasının iyileştirilmesine faydalıdır.

Sapları da dıştaki sert odunumsu yapıyı soyarak temizleyin. 4-5 cmlik parçalara bölün ve bunları da unlu, limonlu suya atın.

Enginarlar dinlenirken, yemeği pişireceğiniz tencereye zeytinyağını alın. Çok ince doğranmış kuru soğan, taze soğan ve sarımsağı koyun. 5 dk karıştırın. Enginarları süzerek alın, tencereye koyun. Sapları, baklayı ve dereotunu koyun. Suyu, limon suyunu ve tuzu ayarlayın. Bir kere karıştırıp, kapağını kapatın. Ağır ateşte kapağı kapalı olarak pişmeye bırakın. Baklalar pişince yemek pişmiş demektir. İhtiyaç olursa arada su ilave edebilirsiniz ancak bu yemek sulu bir yemek değil. Ona göre su ilavesi yapın.

Yemek ılınınca üzerine biraz çiğ zeytinyağı gezdirin...

Mis gibi ev yapımı yoğurtla, afiyet ve mutluluk içinde sevdiklerinizle, şükrederek yiyin...

Eh tarifi beğenip yapacak olursanız kulaklarımı da çınlatırsınız artık :))

Selamlar...




04 Eylül 2012

ÇOK GEZEN, ÇOK OKUYAN, ÇOK YAZAN, ÇOK YİYEN...




Selamlar güzel dostlarım...

Upuzuun bir tatilin ardından evimdeyim nihayet. Sizlere kavuşmanın haklı mutluluğunu yaşıyorum gönülden :) İlk defa evimi ve İstanbul'daki yaşantımı bu kadar özledim. Ehh dönünce bir kaç gün içinde yapış yapış Eylül sıcakları beni bin pişman etti ya; ama onu saymıyorum bu seferlik. 

Bu sene yaz tatilimizde epey yer gezdik, yedi-sekiz farklı yatak değiştirdik. Çok şükür minik oğlum da (şu an 20 aylık) bizim programımıza uyum sağladı da sorunsuz, kazasız, belasız, huzurlu bir tatil geçirdik...

Yaz aylarında, ramazanın da bu döneme denk gelmesiyle beraber Gıda sektörü bir rehavete dalıııp gider, bunu fırsat bilerek 2 aylık bir ara verdim çalışmalarıma. Eşim de uygun olunca güzel bir program yaptık ve düştük yollara...

İstanbul'dan güle oynaya, geze dinlene ana - baba evi ÇANDARLI'ya ulaştık önce...2 gün hasret giderdik, sonra annemleri de alarak BALIKESİR - SINDIRGI'ya gittik. Annemin rahmetli annesinin sülalesi (Uşak - Ulubey) her yıl geleneksel olarak bir araya gelerek bir toplantı yapıyorlar. Tüm aile büyük, küçük, yaşlı, genç toplanıp eğleniyor. Eskiler konuşuluyor, vefat edenler anılıyor, yeni doğanlar seviliyor, evlenenler tebrik ediliyor... Her sene oy birliğiyle belirlenen bir ekip bir sonraki organizasyonu A danZ ye organize ediyor. Geçtiğimiz sene gençlerin önerisi ve ısrarıyla Çeşme'de toplanılmıştı. Biz ona katılmamıştık. Bu sene Sındırgı'da toplandılar. Balıkesir kent olarak sevdiğim ve bildiğim bir yer; ancak Sındırgı tarafına hiç gitmemiştim. Ormanların içinden, çok güzel yollardan geçtik. Konakladığımız tesis de enfes bir doğa içinde, akarsuların arasındaydı. Tam kafa dinlenilecek bir termal tesis. 







Orada iki gün konakladıktan sonra tekrar Çandarlı'ya döndük. 1 hafta deniz, kum ve güneşin tadını çıkardık. Eşim de ben de yoğun geçen kış aylarının stresinden kurtulduk resmen. Çandarlı hep en sevdiğim olacak....

Dayımın daveti üzerine yine annemlerle beraber düştük yola. Bu sefer rotamız ÇANAKKALE-ASSOS oldu. Güzel bir hafta sonu geçirdik, tertemiz denizinde yüzdük, yengemin nefis yemeklerinden yedik...







Ee ardından kürkçü dükkanına döndük :) Vallahi küçük çocukla en güzel tatil ana baba yanında olan, kim ne derse desin. Annemizin yemekleri ile etlendik, ballandık iyice. Bol bol yüzdüm, kitap okudum. Oğlumla çok güzel eğlendim. Mübarek balık adam gibi yüzüyor. Eşim balık avlama işine merak sardı. Günlerce, gecelerce avlandı. Bol bol tazecik balık yedik...




İşte size açıklamalarıyla bir kaç Çandarlı karesi...







Yukarıdaki fotoğrafı DENİZKÖY'de çektim. Eşim her biri avucumdan büyük çupraları yakalarken, biz de oğlumla kah fotoğraf çektik, kah toz toprakla oynadık. 




İzmir'liler bilirler her bahane,  sonunda bizi "lokma" ile buluşturur. Ölüm, doğum, sünnet, evlilik, açılış... Yukarıda ganimetler sayılıp, pay ediliyor :)


Çandarlı'da kaldığımız süre boyunca günü birlik; ESKİ FOÇA, DİKİLİ, BADEMLİ,ZEYTİNDAĞ ve civarda adını sanını bilmediğimiz köyleri dolaştık. 




Eski Foça'da bir yol ayrımı...



Issız bir koy...




Sonra bir gün tası tarağı toplayıp bu sefer anne,baba ve bebek olarak İZMİR'e doğru yola düştük. KARŞIYAKA'da dedemin evinde 1 hafta kadar kaldık.Bu süre boyunca hem dedemin işlerini hallettik, hem hoş sohbet ettik, hem de epey gezdik. Akşamları oğlanı uyutunca dedem daha önce anlatmadığı anılarını anlattı bize uzun uzun. Kendisi şu an 85 yaşında ve uzun yıllar PTT müdürlüğü yaptı çeşitli il ve kasabalarda, haliyle epey ilginç ve değerli anıları var. O anlattıkça ben de kah defterime, kah hafızama notlar aldım. Bir gün başka şeylerle de birleştirip romanlaştırmak istiyorum kimi şeyleri.




Karşıyaka'dan vapurla KONAK tarafına geçtik bir gün. Bu vapurun ben de çok hatırası vardır. Genç ve hülyalı bir kızken nice hayaller kurardım da... Şimdi yanımda kocam ve oğlumla bambaşka bir yolculuk oldu benim için. "Dur oğlum, yapma oğlum, aa bak kuş oğlum" derken bitiverdi yolculuk. Oysa hayaller kurarken bana saatler gibi gelirdi vapurun Konak iskelesine yanaşması :))



Önce KEMERALTI'nı didik didik gezdim. HİSARÖNÜ, KESTANE PAZARI vs... Damla sakızlı kahve, incik boncuk ve daha bir yığın şey aldım oradan.Aslında almak istediğim şey Ödemiş pamuğundan ham dokuma çarşaflık kumaştı. Maalesef istediğim ölçülerde bulamadım. Artık seneye Ödemişten gidip alırım. 

Kemeraltı Çarşısı tarih ve el emeği kokan bir çarşı. Hele annemlerin gençliğinde bambaşkaymış. Şimdilerde bilinen zincir markaların şubeleri epey hakim. Ancak aşağıdaki gibi el emeği ile üreten ve satanlar da mevcut. Ben demirciyi izlemekten çok keyif aldım...















Dedemde kaldığımız diğer günlerde ise
ALSANCAK, ASANSÖR,KARŞIYAKA, BOSTANLI sokaklarında gezdik durduk deli divane gibi... Bir gün de bizim oğlanı SASALI'YA DOĞAL YAŞAM PARKI'na götürdük. Sevinçten uçtu yavrucak... İzmir'e yolu düşen herkes gitmeli bence. Bildiğimiz hayvanat bahçelerinden çok farklı. Her an ayaklarınızın yanından tavus kuşları, sincaplar geçebilir; bir aslan miyav diyebilir :)))





Deniz faslına da girdik sıcaktan bunalınca İzmir'de...;
ÇEŞME, ALAÇATI, URLA, SEFERİHİSAR, SIĞACIK, KARABURUN, MORDOĞAN, ÖZDERE...
Dedemle vedalaşıp 4 günlüğüne
KUŞADASI'na doğru yola çıktık.







Eşim Turizim otelcilik mezunu, bundan 16 yıl önce Kuşadası Davutlarda da staj yapmış. O zamandan beri Kuşadasına gitmediği için merak ediyordu, bu sene biraz da o nostalji yapsın dedik:) Emlakçı bir arkadaşı bize bir ev ayarladı. KADINLAR DENİZİ'ne yakın, bahçeli, üç katlı bir evde konakladık. Eşyalı bir evde kalmak da hayli değişik bir tecrübe oldu ama otel ya da pansiyondan daha rahat oldu bence. Oğlan uyurken evde oyalanacak  çok şey bulduk, tek odaya hapis olunca sıkılırdık tahminimce. Her neyse orada kaldığımız süre boyunca Kuşadası, Kadınlar Denizi, DAVUTLAR, GÜZEL ÇAMLI gezdiğimiz yerler. 








Kuşadası sokakları...



Döndük mü yine Çandarlı'ya :)) 

Eşim bu arada çok sayıda ve çok çeşitli balıklar tuttu. epey teçhizatlı ve hevesliydi. gece 3-4 gibi kalkıp azimle uğraştı. O kadar değişik cins balıklar yakaladı ki isimlerini kırk yıllık balıkçı babam bilemedi de hep internetten baktık, hatta annem oğlum sen hep fanfini fon internet balıkları yakalıyorsun diye takıldı. Bir hafta kadar öyle aylak aylak takıldık resmen, ramazan rehaveti ve sıcaklar da cabası...

Bir sabah saatin alarmıyla kalktık ve kendimizi YOZGAT yollarında bulduk. Eşim Yozgat, Sogun ilçesi Alcı köyünden. Dolayısıyla benim nüfus cüzdanımda da bunlar yazıyor :) Hiç bilmediğim, görmediğim yerler... Hayat işte...Eşim de en az benim kadar uzak...En son 20 yıl önce gitmiş, pek sevememiş o zamanlar oraları. Benim eşim tam bir şehir beyefendisi köy ve köye ait şeylerden pek hoşlanmaz. Çamuru, hayvan kokusunu, börtü böceği sevmez. Titiz, temiz, tertiplidir... Ama gidip de bir görmek gerek. Bizim memleketimizin her yeri ayrı cennet...Neyse giderken geze geze gittik. UŞAK'ta kuzenime uğradık. Bebek sevdik doyasıya... AFYON'dan geçerken  anılarımız canlandı eşimle. Askerliğini orada yapmış ve resmen nefret ediyor Afyon'dan, eh bende pek güzel anılarla hatırlamıyorum orayı, nedense Afyon denilince afyon yutmuş gibi oluyorum :))) Her neyse; ama şehir inanılmaz değişmiş, epey gelişmiş geldi bana. Ardından Eskişehir ve Ankara...












Polatlı'da mola'da elimiz ayağımız birbirine karışmıştı resmen...



Gece yarısı SORGUN'a vardık ve eşimin teyzesinde konakladık. Ertesi sabah ALCI'ya köye geçtik. 




Coğrafya çok değişik geldi bana. Her yer sarı, sapsarı bozkır, ağaç yok, yeşil yok. Köyler ise yeşillik ve her köyde muhakkak bir dere var. Tam hayat bilgisi kitaplarında yazan köyler:))  Eski evler, kerpiçten köy evleri. Çoğu terk edilmiş. 











































Mis gibi koyun, ot ve toprak kokan köyler gördüm...Köyde kaldığımız süre boyunca eşimin amcasında kaldık, Amcası hem hayvancılık, hem de tarım yapıyor. 500 dönüme yakın mercimek, nohut ve buğday gibi hububat ekiyor. Ayrıca 70 civarında koyunu ve 20 civarında da danası var. Tavukları da var tabii...Sebze bahçesi ve bostanı da var.Hayvanlar avludaki damda yaşıyor. Her gece onların tangır tungur sallanan çanlarını dinleye dinleye uykuya dalıyorsunuz, ne güzel. Danalar sağılıyor, çobana teslim edilip akşam üzeri yolları gözleniyor. Benim aklımın ermediği bir düzen mevcut... Tipik bir köy yaşantısı işte nasıl anlatsam. Yoğurt, peynir mayalıyorlar, ekmeklerini, yufkalarını, salçalarını, tereyağlarını... kendileri yapıyorlar. Haa arıları da var unutmadan bal da yapıyorlar. Her yer, üstünüz başınız, temiz çamaşırlarınız bile hayvan kokuyor ama ben çok severim o kokuyu. Beni görseniz nasıl el üstünde tuttu herkes.Her gören Ege ile orayı kıyaslamamı istedi benden. 



Bayramın birinci günü tüm sülalesi toplandık. 40-50 kişi vardık, amcası bana hürmeten bir koyun kesti, eniştesinin de adağı mı ne varmış etti m size 2 koyun. Hepimiz toplaşıp GELİNGÜLLÜ barajının kıyısında yedik içtik... 
















Oğlum da çok sevdi oraları...

Sonra mutlu mesut, köy ürünlerimizi yüklenip İstanbul'a döndük işte...