Selamlar güzel dostlarım...
Upuzuun bir tatilin ardından evimdeyim nihayet. Sizlere kavuşmanın haklı mutluluğunu yaşıyorum gönülden :) İlk defa evimi ve İstanbul'daki yaşantımı bu kadar özledim. Ehh dönünce bir kaç gün içinde yapış yapış Eylül sıcakları beni bin pişman etti ya; ama onu saymıyorum bu seferlik.
Bu sene yaz tatilimizde epey yer gezdik, yedi-sekiz farklı yatak değiştirdik. Çok şükür minik oğlum da (şu an 20 aylık) bizim programımıza uyum sağladı da sorunsuz, kazasız, belasız, huzurlu bir tatil geçirdik...
Yaz aylarında, ramazanın da bu döneme denk gelmesiyle beraber Gıda sektörü bir rehavete dalıııp gider, bunu fırsat bilerek 2 aylık bir ara verdim çalışmalarıma. Eşim de uygun olunca güzel bir program yaptık ve düştük yollara...
İstanbul'dan güle oynaya, geze dinlene ana - baba evi ÇANDARLI'ya ulaştık önce...2 gün hasret giderdik, sonra annemleri de alarak BALIKESİR - SINDIRGI'ya gittik. Annemin rahmetli annesinin sülalesi (Uşak - Ulubey) her yıl geleneksel olarak bir araya gelerek bir toplantı yapıyorlar. Tüm aile büyük, küçük, yaşlı, genç toplanıp eğleniyor. Eskiler konuşuluyor, vefat edenler anılıyor, yeni doğanlar seviliyor, evlenenler tebrik ediliyor... Her sene oy birliğiyle belirlenen bir ekip bir sonraki organizasyonu A danZ ye organize ediyor. Geçtiğimiz sene gençlerin önerisi ve ısrarıyla Çeşme'de toplanılmıştı. Biz ona katılmamıştık. Bu sene Sındırgı'da toplandılar. Balıkesir kent olarak sevdiğim ve bildiğim bir yer; ancak Sındırgı tarafına hiç gitmemiştim. Ormanların içinden, çok güzel yollardan geçtik. Konakladığımız tesis de enfes bir doğa içinde, akarsuların arasındaydı. Tam kafa dinlenilecek bir termal tesis.
Orada iki gün konakladıktan sonra tekrar Çandarlı'ya döndük. 1 hafta deniz, kum ve güneşin tadını çıkardık. Eşim de ben de yoğun geçen kış aylarının stresinden kurtulduk resmen. Çandarlı hep en sevdiğim olacak....
Dayımın daveti üzerine yine annemlerle beraber düştük yola. Bu sefer rotamız ÇANAKKALE-ASSOS oldu. Güzel bir hafta sonu geçirdik, tertemiz denizinde yüzdük, yengemin nefis yemeklerinden yedik...
Ee ardından kürkçü dükkanına döndük :) Vallahi küçük çocukla en güzel tatil ana baba yanında olan, kim ne derse desin. Annemizin yemekleri ile etlendik, ballandık iyice. Bol bol yüzdüm, kitap okudum. Oğlumla çok güzel eğlendim. Mübarek balık adam gibi yüzüyor. Eşim balık avlama işine merak sardı. Günlerce, gecelerce avlandı. Bol bol tazecik balık yedik...
İşte size açıklamalarıyla bir kaç Çandarlı karesi...
Yukarıdaki fotoğrafı DENİZKÖY'de çektim. Eşim her biri avucumdan büyük çupraları yakalarken, biz de oğlumla kah fotoğraf çektik, kah toz toprakla oynadık.
İzmir'liler bilirler her bahane, sonunda bizi "lokma" ile buluşturur. Ölüm, doğum, sünnet, evlilik, açılış... Yukarıda ganimetler sayılıp, pay ediliyor :)
Çandarlı'da kaldığımız süre boyunca günü birlik; ESKİ FOÇA, DİKİLİ, BADEMLİ,ZEYTİNDAĞ ve civarda adını sanını bilmediğimiz köyleri dolaştık.
Eski Foça'da bir yol ayrımı...
Issız bir koy...
Sonra bir gün tası tarağı toplayıp bu sefer anne,baba ve bebek olarak İZMİR'e doğru yola düştük. KARŞIYAKA'da dedemin evinde 1 hafta kadar kaldık.Bu süre boyunca hem dedemin işlerini hallettik, hem hoş sohbet ettik, hem de epey gezdik. Akşamları oğlanı uyutunca dedem daha önce anlatmadığı anılarını anlattı bize uzun uzun. Kendisi şu an 85 yaşında ve uzun yıllar PTT müdürlüğü yaptı çeşitli il ve kasabalarda, haliyle epey ilginç ve değerli anıları var. O anlattıkça ben de kah defterime, kah hafızama notlar aldım. Bir gün başka şeylerle de birleştirip romanlaştırmak istiyorum kimi şeyleri.
Karşıyaka'dan vapurla KONAK tarafına geçtik bir gün. Bu vapurun ben de çok hatırası vardır. Genç ve hülyalı bir kızken nice hayaller kurardım da... Şimdi yanımda kocam ve oğlumla bambaşka bir yolculuk oldu benim için. "Dur oğlum, yapma oğlum, aa bak kuş oğlum" derken bitiverdi yolculuk. Oysa hayaller kurarken bana saatler gibi gelirdi vapurun Konak iskelesine yanaşması :))
Önce KEMERALTI'nı didik didik gezdim. HİSARÖNÜ, KESTANE PAZARI vs... Damla sakızlı kahve, incik boncuk ve daha bir yığın şey aldım oradan.Aslında almak istediğim şey Ödemiş pamuğundan ham dokuma çarşaflık kumaştı. Maalesef istediğim ölçülerde bulamadım. Artık seneye Ödemişten gidip alırım.
Kemeraltı Çarşısı tarih ve el emeği kokan bir çarşı. Hele annemlerin gençliğinde bambaşkaymış. Şimdilerde bilinen zincir markaların şubeleri epey hakim. Ancak aşağıdaki gibi el emeği ile üreten ve satanlar da mevcut. Ben demirciyi izlemekten çok keyif aldım...
Dedemde kaldığımız diğer günlerde ise ALSANCAK, ASANSÖR,KARŞIYAKA, BOSTANLI sokaklarında gezdik durduk deli divane gibi... Bir gün de bizim oğlanı SASALI'YA DOĞAL YAŞAM PARKI'na götürdük. Sevinçten uçtu yavrucak... İzmir'e yolu düşen herkes gitmeli bence. Bildiğimiz hayvanat bahçelerinden çok farklı. Her an ayaklarınızın yanından tavus kuşları, sincaplar geçebilir; bir aslan miyav diyebilir :)))
Deniz faslına da girdik sıcaktan bunalınca İzmir'de...; ÇEŞME, ALAÇATI, URLA, SEFERİHİSAR, SIĞACIK, KARABURUN, MORDOĞAN, ÖZDERE...
Dedemle vedalaşıp 4 günlüğüne KUŞADASI'na doğru yola çıktık.
Eşim Turizim otelcilik mezunu, bundan 16 yıl önce Kuşadası Davutlarda da staj yapmış. O zamandan beri Kuşadasına gitmediği için merak ediyordu, bu sene biraz da o nostalji yapsın dedik:) Emlakçı bir arkadaşı bize bir ev ayarladı. KADINLAR DENİZİ'ne yakın, bahçeli, üç katlı bir evde konakladık. Eşyalı bir evde kalmak da hayli değişik bir tecrübe oldu ama otel ya da pansiyondan daha rahat oldu bence. Oğlan uyurken evde oyalanacak çok şey bulduk, tek odaya hapis olunca sıkılırdık tahminimce. Her neyse orada kaldığımız süre boyunca Kuşadası, Kadınlar Denizi, DAVUTLAR, GÜZEL ÇAMLI gezdiğimiz yerler.
Kuşadası sokakları...
Döndük mü yine Çandarlı'ya :))
Eşim bu arada çok sayıda ve çok çeşitli balıklar tuttu. epey teçhizatlı ve hevesliydi. gece 3-4 gibi kalkıp azimle uğraştı. O kadar değişik cins balıklar yakaladı ki isimlerini kırk yıllık balıkçı babam bilemedi de hep internetten baktık, hatta annem oğlum sen hep fanfini fon internet balıkları yakalıyorsun diye takıldı. Bir hafta kadar öyle aylak aylak takıldık resmen, ramazan rehaveti ve sıcaklar da cabası...
Bir sabah saatin alarmıyla kalktık ve kendimizi YOZGAT yollarında bulduk. Eşim Yozgat, Sogun ilçesi Alcı köyünden. Dolayısıyla benim nüfus cüzdanımda da bunlar yazıyor :) Hiç bilmediğim, görmediğim yerler... Hayat işte...Eşim de en az benim kadar uzak...En son 20 yıl önce gitmiş, pek sevememiş o zamanlar oraları. Benim eşim tam bir şehir beyefendisi köy ve köye ait şeylerden pek hoşlanmaz. Çamuru, hayvan kokusunu, börtü böceği sevmez. Titiz, temiz, tertiplidir... Ama gidip de bir görmek gerek. Bizim memleketimizin her yeri ayrı cennet...Neyse giderken geze geze gittik. UŞAK'ta kuzenime uğradık. Bebek sevdik doyasıya... AFYON'dan geçerken anılarımız canlandı eşimle. Askerliğini orada yapmış ve resmen nefret ediyor Afyon'dan, eh bende pek güzel anılarla hatırlamıyorum orayı, nedense Afyon denilince afyon yutmuş gibi oluyorum :))) Her neyse; ama şehir inanılmaz değişmiş, epey gelişmiş geldi bana. Ardından Eskişehir ve Ankara...
Polatlı'da mola'da elimiz ayağımız birbirine karışmıştı resmen...
Gece yarısı SORGUN'a vardık ve eşimin teyzesinde konakladık. Ertesi sabah ALCI'ya köye geçtik.
Coğrafya çok değişik geldi bana. Her yer sarı, sapsarı bozkır, ağaç yok, yeşil yok. Köyler ise yeşillik ve her köyde muhakkak bir dere var. Tam hayat bilgisi kitaplarında yazan köyler:)) Eski evler, kerpiçten köy evleri. Çoğu terk edilmiş.
Mis gibi koyun, ot ve toprak kokan köyler gördüm...Köyde kaldığımız süre boyunca eşimin amcasında kaldık, Amcası hem hayvancılık, hem de tarım yapıyor. 500 dönüme yakın mercimek, nohut ve buğday gibi hububat ekiyor. Ayrıca 70 civarında koyunu ve 20 civarında da danası var. Tavukları da var tabii...Sebze bahçesi ve bostanı da var.Hayvanlar avludaki damda yaşıyor. Her gece onların tangır tungur sallanan çanlarını dinleye dinleye uykuya dalıyorsunuz, ne güzel. Danalar sağılıyor, çobana teslim edilip akşam üzeri yolları gözleniyor. Benim aklımın ermediği bir düzen mevcut... Tipik bir köy yaşantısı işte nasıl anlatsam. Yoğurt, peynir mayalıyorlar, ekmeklerini, yufkalarını, salçalarını, tereyağlarını... kendileri yapıyorlar. Haa arıları da var unutmadan bal da yapıyorlar. Her yer, üstünüz başınız, temiz çamaşırlarınız bile hayvan kokuyor ama ben çok severim o kokuyu. Beni görseniz nasıl el üstünde tuttu herkes.Her gören Ege ile orayı kıyaslamamı istedi benden.
Bayramın birinci günü tüm sülalesi toplandık. 40-50 kişi vardık, amcası bana hürmeten bir koyun kesti, eniştesinin de adağı mı ne varmış etti m size 2 koyun. Hepimiz toplaşıp GELİNGÜLLÜ barajının kıyısında yedik içtik...
Oğlum da çok sevdi oraları...
Sonra mutlu mesut, köy ürünlerimizi yüklenip İstanbul'a döndük işte...